27 Mayıs 2013 Pazartesi

Şifacının Yolu


Şifacının Yolu 
Hayat, zorluklarıyla, hastalıklarıyla ve olaylar yüzünden oluşan travmalarıyla bizi şifalanmaya zorlar. Haliyle şifalanmak ta hayatın olmazsa olmazlarındandır. Şifa vermek ve şifalanmak sadece fiziksel veya psikolojik olarak anlaşılsa da aslında şifalanmak, tüm bir yaşamı kapsar. Ailenizle ilişkileriniz, duygusal hayatınız, hayata bakış açınız, geçmişiniz ve geleceğiniz, hayalleriniz, kısacası hayata dair her şey şifalanmayı beklemektedir.

Hayat yolu, yorucu ve bir o kadar da yıpratıcıdır. Hayat yolunda elde ettiğimiz en büyük hazine deneyimlerimizdir. Ama bu güzelliğin en büyük bedeli de aldığımız yaralardır. Mevlana’nın dediği gibi “Gülü senin olsun, bana dikeninden bahset.” Sözü de asıl dikenlerin bizi biz yaptığını çok güzel bir şekilde anlatmaktadır.

Haliyle şifacı olmak ta bu yolda hem kendinize hem insanlara yardım etmek konusunda çok önemlidir. Hepimiz şifayla ilgili bir şeyler bilmekteyizdir. İlk yardım esasları, bazı tıbbi bilgiler, nane limon ve acil müdahaleleri gibi sağlığa dayalı genel bilgileri hepimiz bir şekilde öğrenmişizdir. Ama bu öğrenilenin dışında şifa ve şifacılık çok daha hassas ve özeldir. Adeta şifa bir sanattır. Çünkü “hastalık yoktur hasta vardır.” Sözü bu konuyu anlatmak için yeterdir.

Doğu kültüründe hastalıkların duygusal ve ruhsal boyutta başlayıp daha sonra fiziksel boyuta geçtiği düşünülmektedir. Haliyle duygusal ve ruhsal sorunları tespit etmekte çok ustalık gerektirmektedir. Bunun tespitinin yanı sıra tedavisi de bir o kadar önemlidir. Yarım doktorun candan edeceği doğrudur. Haliyle herkes şifacı olamamaktadır. Çünkü şifalandırma, hata kaldırmayacak kadar hassas bir konudur. Fiziksel zararın yanı sıra kişinin hayalleri ve ruhsal durumunun da bertaraf olması söz konusu olabilir.

O yüzden ilk müdahaleyi bu konuda uzmanlaşmış modern şifacıların yani doktorların yapması gerekir. Bu fiziksel tedavinin yanı sıra tedaviyi hızlandırıcı ruhsal tedaviler ile şifalanma süreci bütünleşir ve şifa süreci hızlanır.

Şifacılar genel olarak şu özelliklere sahiptir; 



• Şifacı duygusal olmalıdır ve bir o kadar da duygularını kontrol edebilmelidir. Duygular bir insanın, diğer insanla ve evrenle kurduğu en iyi iletişim yollarından biridir. Ama kontrolsüz bir duygu seli, geri dönüşü olmayan zararlar verebilir. Bu yüzden şifacı gerektiğinde soğukkanlı kalabilmeli, öfkesine ve endişelerine hâkim olabilmelidir. Yoksa kişiye şifa getirmek yerine, panik ve kaosla daha çok sorun getirebilir.

• Şifacı hassas olmalıdır. Hassaslık ve duyarlılık, sezgiselliğin bir ölçüsü ve gözleme dayalı algının, naifliğini vermektedir. Haliyle bir şifacı ne kadar hassas olursa, dengesizlikleri ve sorunları algılaması da o denli kolay olur. Buradaki hassaslık, sorundan etkilenme değil, sorunu tespit etme açısından önemlidir.

• Şifacı güçlü bir empati yeteneğine sahip olmalıdır. Bu sayede hastanın sorununu, daha hasta sözünü etmeden hissedebilir hatta bunun da ötesine geçerek teşhis edebilir. Bu pozisyondaki bir empati yeteneği, normal empatinin ötesinde psişik bir algılayıştan öte gelmektedir.

• Şifacı güler yüzlü ve pozitif olmalıdır. Çünkü dengesizlikler negatif duyguların çakralarda ve auralarda yarattığı tıkanmalar sebebiyle oluşmaktadır. Haliyle güler yüzlü olmak, o negatifi polarize edecek pozitif enerjiyi sağlar ve bu da şifanın ilk basamağıdır. Bu neşeli hal, şifacıdan çıkıp, hastaya nüfus edecek ve şifalanma süreci hızlı bir başlangıç yapacaktır.

• Şifacı esnek olmalıdır. Çünkü hastalık ve hastalanma süreci karmaşık bir süreçtir. Aynı anda birçok faktör olabileceği gibi hastalığa tek bir faktörde sebep verebilir. Bu yüzden tek ihtimal üzerinde durmak, şifalanma sürecini baltayabilir. Şifacı aynı anda birçok olasılığı hissedebilmeli ve en yüksek olanı üzerinde durmalıdır. Bununla beraber farklı ihtimallerin olabileceğini ve “kesin” diye bir tabirin olmadığını bilmelidir.

• Şifacı sabırlı ve metanetli olmalıdır. Çünkü bazen “ölüm” de bir şifalanmadır. Haliyle bir şifalanma süreci, uzun sürebileceği gibi ölümle de bitebilir. Her koşulda sabırlı ve metanetli olunması gerekmektedir.

• Şifacı iyi bir dinleyici ve güçlü bir iletişim kabiliyetine sahip olmalıdır. Zira iletişim ve dinleme teşhis ve tedavi için çok önemlidir.

• Şifacıların çok büyük bir yüreğe sahip olmaları gerekir. Şifanın temeli sevgi olduğundan her insanı, ırk, dil, din, görünüş gözetmeksizin sevmeli ve sahiplenmelidirler. Bu yüzden evrensel sevgiye yakındırlar.

Şifacı şu konularda zayıftır;

• Eğer duygusal olarak kendini kontrol edemezse fazla uç noktalarda gezebilir. Aynı şekilde duygularını fazla köreltmesi şifacıyı robotlaştırıp, hissizleştirebilir. Bu da karşıdaki faktörün alelade bir iş değil, bir “insan” olduğunu unutmasına sebep olabilir.

• Şifacı yeteri kadar dayanıklı olmazsa, hastalıkların ruhsal etkilerinde etkilenebilir. Bu da uzun süreçte şifacıyı yıpratabilir.

• Şifacı kendini insanlara adadığı için hayatta kendine dair bir yaşamdan vazgeçmek zorunda kalabilir. “Ben” duygusunu fazlaca ötelemeden dolayı yaşama ve ailesi ile sevdiklerine yeterince zaman harcayamayabilir.

• Şifacı yukarıdaki sebepten dolayı sadece yaşamı ve sevdiklerini değil kendisini de yıprattığı için kendi sağlığını ve ruhsal durumuna da zarar verebilir.

• Şifacının karşısına çok ağır hastalıklar ve sıkça ölümler gelebilir. Bu da şifacıyı üzebilir ve uzun süreçte mutsuz kılabilir. Şifacı bu döngünün sürekliğinden zarar görebilir ve içsel bir kederlenme ile yalnızlık duygusu baş gösterebilir.

• Şifacı çevresindeki hastalıkları kolayca hissettiğinde kendi çevresinde var olan sorunlarda umutsuzluğa düşebilir. Çünkü o hastalığın veya sorunun nereye varacağını tahmin ettiğinden, “bilmenin” verdiği zararla umutlarını yitirebilir.

• Şifacı, hastalıkları, hastalıklarla savaşarak değil onları diğer işlevlerle eşgüdümlü hale getirerek şifalandırır. Haliyle hayatın savaş getirdiği bazı durumlarda yeterli çabayı gösteremeyebilir. 



Alıntı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder